Esad rejiminin yıkılmasıyla birlikte Suriye’de de benzer risklerle karşı karşıya olan Türkiye’nin terör tanımlamalarını yeniden gözden geçirmenin yanı sıra vekâlet savaşlarına ve yeni Proxy’lere odaklanması gerekiyor. Daha net ifadelerle Suriye’deki yeni durumda HTŞ, PKK/YPG ve diğer unsurlarla Türkiye’nin ilişkileri ne olacak? Bunun kararının verilmesi gerekiyor. Tabi ki en başta ABD ve İsrail’in, Rusya’nın ne yapacağına odaklanmak gerekiyor.
Türkiye’nin ulusal güvenlik belgesi olan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB)’nde yabancı terörist savaşçılar tehditler arasında sayılıyor.
YABANCI TERÖRİST SAVAŞÇILAR
Ukrayna’nın da vekil güç olduğu Rusya-Ukrayna Savaşı, sahadaki güçlerin varlığı açısından değerlendirildiğinde, düzenli orduların yanı sıra yabancı (terörist) savaşçılar, paralı askerler ya da özel askeri şirketler şeklinde çok sayıda devlet dışı aktörün sürece dâhil olduğu bir savaş görüntüsü veriyor.
REKLAM
Son dönemde daha ziyade Orta Doğu ve Afrika özelinde askeri şirketler ve terör örgütleri bünyesinde kullanılan, “yabancı” (terörist) savaşçıların (YTS) vekâlet savaşlarında yerinin devlet düzeyine taşınmak suretiyle daha da sağlamlaştığı bir süreç yaşanıyor.
Dünya Savaş Tarihi kadar eski olan yabancı savaşçılar ve paralı askerlik olgusu, yabancı terörist savaşçı ve özel askeri şirketlere evrilmek suretiyle günümüzdeki çatışmalarda kendini gösteriyor.
Devletler tarafından daha ziyade örtülü ve kısmen aleni olarak desteklendiklerinden dolayı son döneme kadar meşruiyetlerine dair bir tartışmaya rastlanılmayan bahse konu yapılanmalar,
Müslüman ağırlıklı coğrafyalarda kullanılmasıyla birlikte terörist sınıfına dâhil edilerek hedef ülkeler için bir güvenlik sorunu haline getirildiler.
GÖNÜLLÜ KİSVESİ ALTINDA
Rusya’nın Ukrayna müdahalesi sürecinde, bölgeye giden yabancı savaşçıların terörist nitelemesinden çıkarılarak ulus aşırı gönüllüler sınıflandırmasına dâhil edilmesinin ve sağlanan desteğin alenileşmesinin Batılı ülkelerin çifte standartlı yaklaşımının bir tezahürü olduğu olduğu aşikar.
REKLAM
Yabancı savaşçılar arasında yer alan aşırı sağ, ırkçı ve aşırı milliyetçi kesimlerle bağlantısı bulunan gruplar ile bunların saflarında yer alan yabancı savaşçıların varlığı, üzerinde durulması gereken bir husus.
Birçok aşığı sağ ve Neonazi grubun, mensuplarını SSCB’nin devamı olarak gördükleri Rusya’ya karşı Ukrayna’da savaşmaya teşvik ettikleri ve bu vesileyle savaş tecrübesi edinmeyi hedefledikleri anlaşılıyor.
Ukrayna’nın bazı bölümlerinin bir dizi ırkçı ve beyaz üstünlükçü görüşe sahip aşırılık yanlılarının bir araya gelmesi, eğitilmesi ve radikalleşmesi için üs haline getirildiği görülüyor.
Bu savaşçıların ileride bu tecrübelerini kendi ülkelerinde veya başka ülkelerde gerçekleştirebilecekleri eylemlerde kullanma olasılıkları ise bu konudaki güvenlik endişelerini artırıyor.
Rusya’nın da bu grupları desteklediği yönünde emareler bulunuyor.
TEKFİRCİ/SELEFİ SAVAŞÇILAR
Ülkemizin güneyinde çoğunluğu Tekfirci/Selefi ideolojiye sahip ve en doğru İslam’ın temsilcisi oldukları savcıyla hareket eden örgütler bünyesindeki yabancı savaşçılar ile kuzeyinde ırkçı ve beyaz üstünlükçü örgütlerde yer alan yabancı savaşçılardan müteşekkil iki kuşağın arasında yer alması, milli güvenliğimiz açısından sorunlara yol açabilir.
REKLAM
Diğer taraftan Rusya’nın Ukrayna’da aşığı sağ ve ırkçı gruplarla mücadelede Ramazan Kadirov liderliğindeki Çeçen savaşçıları ön plana çıkarması ve Suriye’den yabancı savaşçı aktarım planlarının varlığı, medeniyetler çatışması tezi üzerinden yürütülen Müslüman-Hıristiyan çatışması ve İslam karşıtı ırkçılık faaliyetlerine ivme kazandırabilir.
Batılı devletler tarafından vekil güçlere verilen desteğin, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda alenileşmesinin bu yöndeki faaliyetler için itici bir güç oluşturduğu gözlemleniyor.
Bu durumun en önemli yansımalarından biri de Suriye bölgesinde yaşanıyor. Son dönemde bölgede yabancı savaşçı temin faaliyetlerinde artan hareketlilik dikkat çekiyor. Bunun sonucunda Rejim yıkılırken, sahada yeni bir tablo ortaya çıktı.
DEZENFORMASYON
Diğer yandan, daha ziyade İran ve Suriye kaynaklı olduğu görülen ve Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerine zarar vermeye, bahse konu tarafların bölgede etki ve faaliyet alanlarını genişletmeye, ülkemizi radikal terör örgütlerinin sahibi/destekçisi gibi göstermeye matuf dezenformasyon faaliyetlerinin varlığı da dikkat çekiyor.
Türkiye’nin tam da bu noktada; Rusya-Ukrayna Savaşı’na yönelik politika uygulamalarını içeren kamu diplomasisi faaliyetlerinin kararlılıkla sürdürülmesinde ve anılan ülkeler nezdinde diplomatik girişimlerin yoğunlaştırılmasında fayda var.
REKLAMVEKÂLET UNSURLARI
ABD’nin en son Suriye örneğinde görüldüğü üzere silahlı devlet dışı aktörlere verdiği destek ve onların DEAŞ karşısında en etkin ortaklarından bir olarak tanıtılması, ABD basınında ve ABD’li siyasetçiler arasında PKK/KCK-PYD/YPG-SDG terör örgütüne karşı sempatinin, uluslararası alanda kabul görmenin, görünürlüklerinin ve örgüte katılımın artmasına neden oluyor.
ABD’nin sağladığı silah, finans ve istihbarat desteğiyle terör örgütü kontrol sahasını genişletip; askeri ve ekonomik gücünü pekiştirdi.
Terör örgütüne ABD tarafından verilen destek, uluslararası alanda örgüte yönelik siyasi mücadeleyi de zorlaştırıyor.
TERÖR ÖRGÜTÜ HTŞ NE OLACAK?
Heyet’u Tahrir Eş-Şam (HTŞ)’ın Suriye stratejisi bu noktada Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Türkiye’nin de HTŞ ile ilişkilerini ve tanımlamalarını gözden geçirmesi ve buna yönelik politika belirlemesi gerekiyor. Terör örgütleri arasında sayılan HTŞ, başta BM olmak üzere Batılı ülkelerin terör örgütleri listesinden çıkma hedefi doğrultusunda kendisine bağlı Kurtuluş Hükümeti aracılığıyla, radikal terör örgütü imajından kurtulmaya matuf adımlar atmaya çalışıyor. Bu çerçevede güncel savunma stratejisini İran ve Esad Rejimi karşıtlığı üzerinde konumlandırarak Batı’yı doğrudan hedef alan söylemlerden çekiniyor. Aynı zamanda Rusya karşıtlığını ise Rusya’nın rejime vermiş olduğu askeri destekten duyduğu rahatsızlıkla sınırlıyor.
REKLAM
El Kaide ve DEAŞ ile arasına mesafe koyarak Suriye’deki Batı ve NATO çıkarlarını tehdit etmeyen küresel cihat çizgisinden uzaklaşan, düşmanı olarak Esad Rejimini belirleyen bir yapıya dönüşmüş durumda.
HTŞ’nin bu süreçte ne denli başarılı olacağı, büyük ölçüde Türkiye’nin dış politika hassasiyetleriyle ne kadar uyumlu çalışacağına bağlı görünüyor. HTŞ’nin bu aşamada öngörülemeyen geleceğinin, İsrail’in, Batı’nın ve Türkiye’nin tutumuyla doğrudan ilgisi bulunuyor.
HTŞ bir yandan Türkiye ile işbirliğine önem verirken, diğer yandan da hayatta kalma ve nüfuzunu artırmaya yönelik örgütsel içgüdüsüne hakim olamıyor.
HTŞ geçmişte, Türkiye’nin yönlendirmeleri ve yer yer müdahaleleriyle kontrolü altına aldığı bölgelerden unsurlarını çıkarmıştı. HTŞ’nin bu bağlamda hala Türkiye ile ilişki sürecinin sorunsuz ilerlemesine önem verdiği, zaman zaman da tabanını memnun etmek için bağımsız hareket ettiği görüntüsü sergilemeye çalıştığı dikkat çekiyor.
TEK KURŞUN ATMADAN REJİM YIKILDI
Sonuçta; savaş tarihinde yaşanmayan bir şekilde İdlib’de beslenip büyütülen ve bekletilen selefi cihatçı örgüt HTŞ, bir anda aniden hareketlendi. Pikaplarla, kamyonetlerle Şam’a kadar ilerleyerek Esad’ın ordusunu tek kurşun atmadan yendi. Hiçbir direniş ve büyük çatışma yaşanmadı.
Bu süreçte elbette SMO’nun ve Türkiye’nin rolünü göz ardı etmiyoruz ancak ABD basını ve batı medyası sürekli Suriye’de baş aktörün Türkiye olduğunu yazıyor. ABD yönetimi, “Biz bu işe müdahil değiliz” diyor.
Suriye’de stratejik hedefleri vuran ve Golan’a yerleşen İsrail’in kazandıkları ve cüretkarlığı herkesi şaşırtıyor.
İleride Suriye’de ortaya çıkabilecek sorunları kimin çözeceği kadar bu süreçten kimin sorumlu tutulacağı da çok önemli.
Zafer tamtamları çalarken; dikkatli, temkinli, öngörülü davranmakta fayda var…
Haber Kaynak : HABERTURK.COM
“Yayınlanan tüm haber ve diğer içerikler ile ilgili olarak yasal bildirimlerinizi bize iletişim sayfası üzerinden iletiniz. En kısa süre içerisinde bildirimlerinize geri dönüş sağlanılacaktır.”
GÜNDEM
10 Ocak 2025SPOR
10 Ocak 2025GÜNDEM
10 Ocak 2025SPOR
10 Ocak 2025SPOR
10 Ocak 2025GÜNDEM
10 Ocak 2025GÜNDEM
10 Ocak 2025